Muhammed Uğurlu
Bitlis Eren Üniversitesi İslam Tarihi ve Sanatları Araştırma Görevlisi
e-mail : ugurlumuhammed@hotmail.com
Ülkemizde yaşanmış olan deprem “felaket” kavramıyla tanımlanmaktadır. “Felaket” kavramının kullanımı ölüm sayısının azlığı veya çokluğundan mı, yaşanılan ortamın harap olmasından mı yoksa her ikisinin de gerçekleşmesinden dolayı mı kullanıldığı müphem ve muğlaktır. Ayrıca binalarımız sağlam olsa bu şiddette bir depremin “felaket” olarak tanımlanıp tanımlanmayacağı tartışmalı bir konudur. Bu felakette resmi kayıtlara göre yaklaşık 50.000 insanımız vefat etti. Kimisi kolunu bacağını kimisi de birçok uzvunu kaybederek hala hayatta kalmaya çalışmaktadır.
Ancak ülkenin en önemli meselesi “seçimler” olduğu için deprem hayatımıza adeta rutine bağlanmış bir şekilde devam eden ve sürekli siyasi meselelerin münakaşaları arasına bir “reklam” olarak girdi. Televizyonlardaki reklam süresince gündemimizde kalıp, sonrada hayatımızdan çıkıp gitti. “Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür” sözünü genel olarak milletçe şiar edindiğimiz için deprem, gündemimizde etkili bir şekilde 2-3 hafta kaldı. Mikrofon ve kameraların tamamen deprem bölgesi ve depremzedelere yönelmesi gerekirken; politik manevralara ve siyasi partilerin partizanlıklarına yöneldi. Böylece Uganda’dan Amerika’ya, Çin’den Peru’ya, Kuzey Yarım Küre’den Güney Yarım Küre’ye, yukarıda meleklerin, aşağıda bütün insanların, cinlerin, hayvanların ve bitkilerin sonucunu merakla beklediği “kâinatın en önemli seçimine” doğru tekrar start verilmiş oldu.
Doğal afetler insanları ortadan kaldırmak için tasarlanıp gerçekleşen olaylar değildir. Tabiatında kendine göre kuralı, kaidesi ve nizamı mevcuttur. Bu sebeple kendi kural ve kaidelerimizle tabiatı terbiye edemeyiz. Hayatı, tabiatın bize dikte ettiği bu nizama göre yaşamalıyız. Aksi takdirde daha çook depremler olur ve gündemimizde “reklam” süresince yer kaplar. Üzülürüz, ağlarız, elimizden gelen yardımları yaparız ve vicdanımızı rahatlatırız. Bilahare “siyasi deprem”lerle gerçek depremleri unutup gideriz.
Her şeyin hemen bir anda olup bitmesini istediğimiz ve uzun vadeli plan, program yapmak bize sıkıcı geldiği için uzun vadeli planlamalardan kaçmak için elimizden geleni yapmaktayız. Ancak en büyük yanlışlarımızın başında bu durum gelmektedir. Planlı, programlı ve sağlam projelerle uzun vadeli düşünmeye, sabırlı olmaya gayret etmeliyiz. Doğal afetler ile ilgili meseleleri asla gündemimizden çıkarmamalıyız. Bu konuda naçizane birkaç uygulanabilecek öneriyi zikretmekte fayda görmekteyiz.
İlk olarak Millî Eğitim Bakanlığının acil olarak birinci sınıftan liseye kadar olan müfredata “ülkemizde ve dünyada yaşanmış doğal afetler” adlı bir ders yerleştirmesi gerekmektedir. Dersin içeriğini “bu kadar insan öldü, şu kadar maddi hasara yol açtı” gibi bilgilere de yer vermekle birlikte, esas olarak insan hayatının kutsallığının temel alındığı, insanı yaşat ki devlet yaşasın sözünün şiar edinilerek bu şekilde ders içeriklerinin oluşturulması gerekmektedir.
İkinci olarak afetlerle ilgili afiş broşür, pankart gibi materyallerin oluşturulup afet gerçeğinin bir dava bilinciyle tüm insanımıza aktarılması gerekmektedir. Acılarımızı ve acılarımızın tarihini tecrübesini unutmayalım. Acılarımızla olgunlaşmayı bilelim.
Üçüncü olarak her vilayete birer deprem anıtı ve vefat edenlerin isimlerinin yazılması ve bu şehirlerde bina yapacak kişilerin ruhsat izinlerini bu anıtların önünde alınmasını tavsiye ederim.
Son olarak göstermelik, caydırıcı olmayan ve sadece şahsa yönelik cezalardan ziyade, caydırıcılığı olan, başta binayı yapan olmak üzere, çürük yapılara müsaade eden, göstermelik denetim yapan, kişi, kurum ve kuruluşlara da gereken caydırıcı cezaların verilmesi gerekmektedir.
Bu vesileyle tekrardan deprem ve sellerde hayatını kaybeden insanlarımıza Allahtan rahmet sağ kurtulan insanlarımıza sağlık sıhhat ve afiyet dilerim.
Tedbir bizden, takdir Allah’tandır.