FATİH GENCER

Tarih: 26.09.2025 22:22

RANTÇI

Facebook Twitter Linked-in

Bir şeyi çoğu zaman benzetmelerle kavramaya çalışırız. Dilimizden dökülen kelimeler önce ona dair çağrışımlar yapar. Sonra o şey zihnimizde berraklaşır, anlaşılır hale gelir. Sözcüklerin bazıları bir varlığı hatırlatır, bazıları emeği, çalışmayı, yorgunluğu anımsatır. Bir kısmı ise duyguları; sevgiyi, acıyı, hissettirir. Ancak rant ve rantçı zihnimizde şekillenmez, hiçbir çağrışım yapmaz; sadece tanımlayamadığımız bir tiksinme, anlamlandıramadığımız bir huzursuzluğa sebep olur. Rantçıyı tanımlamak beyhude bir çabadır. Onu herhangi bir dilde herhangi bir kelime ile ifade etmek o dili ve kelimeleri kirletmektir. Rantçı zihniyetinin sabit bir bedeni yoktur. O, yüzlerce yüzü kullanır, kılıktan kılığa, suretten surete girer. Bazen kutsal bir mekânda poz verir, bazen konferans salonunda boy gösterir, bazen geleneksel kıyafetlerle gezer. Göz açıp kapayıncaya kadar birkaç karakter değiştirir, önce tövbe eder, bir anda günah çıkarır, sonra da ağlar. Memleketin kaynaklarını sömürürken emekçidir, pazarlarken ise emperyalizmin düşmanıdır. Rantçıyı bir şeye benzetemezsin, hiçbir varlık onunla yan yana gelecek kadar gözden çıkarılabilir değildir.  O bir fare, bir virüs bile olamaz. Bütün varlıklar bir düzene hizmet eder. Rantçıysa sisteme musallat olan, onu bozan ama kendini sistemin muhafızı gibi gösterendir. Ona uygun bir sıfat bulamazsın. Her şey rengi, biçimi, konumu ve işleviyle mükemmel bir uyumun tamamlayıcısı, kusursuz bir düzenin çarklarıdır. Rantçı çarkları bozar, uyumu yok eder. Ucubeye dönüştürdüğü ahengi bir sanat eseri gibi pazarlar. Rantçının geçtiği yerde emek ve alın teri, değersizleşir. O, bulunduğu toplumu tıpkı kendisi gibi tanınmaz hale getirir. Temas ettiği kişi aklını yitirir, hırsla saldıracak yer arar. Sonunda şeref ve haysiyet salyalara dönüşür, ağızdan yere dökülür ve nihayetinde ayaklar altına alınır. Tüm bunlara rağmen, rantçı kendini başarılı bir iş insanı, samimi bir dindar, fedakâr bir dava adamı, adanmış bir hayırsever olarak gösterir. Rantçı nice medeniyetleri yok etti, nice dinleri yozlaştırdı, nice umutları tüketti, nice imparatorlukları yıktı. Dürüst olanları zayıf, kendini akıllı gösterdi. Tanrı adına konuşup kasasını doldurdu. Umutları hayal kırıklığına dönüştürdü. Rantçı insanlık tarihinin en büyük yanılgısıdır. Onun tarihteki rolü bazen yozlaşma, bazen gerileme, bazen çürüme, bazen çöküş olarak görüldü. Bu süreçleri rantçı başlatmış olmasına rağmen dış düşmanların, savaşların, isyanların nihayetinde kaderin ardına sığındı. Tarih boyunca gerçeği görebilenler onu en kötü şeylere benzettiler. Şeytan, veba, yıkım gibi tasvirlerle onu şekilden şekle soktular. Bu yapılan en büyük hataydı. Çünkü rantçının suçları yüzlerce kavrama paylaştırıldı; kabahatleri döngülere, süreçlere, doğa olaylarına yüklendi. Her tanımlamayla izini kaybettiren rantçı, kelimeler arasında kayboldu. Rantçı toplumu param parça etmek zorundadır.  Çünkü her kucaklaşmayla bir yüz kaybeder, her gönül alma onu hareketsiz bırakır. Hele alın terine değer verme onun boynuna atılmış bir ip gibidir. Bu gibi tehditleri bertaraf etmek için dini, siyasi ve kimlik çatışmalarını hep körükler. Hatta parçaları bile daha küçük parçalara ayırır. Böylece yüzlerce kez taraf değiştirebileceği bir kaos yaratır ve fark edilemez olur. Rantçının yıkımlarını kıyaslayacak bir felaket yoktur. Her felaketin bir denge ve döngüsel bir görevi vardır. O, özür dilemeye, ibretlik bir hikâyeye vesile olan kötülüğe de benzemez. Rantçı, vicdanı harekete geçirmez, pişmanlığı tetiklemez, derse dönüşmez. Ne kutsala inanır, ne insanı tanır. Ne geçmişle ilgilenir, ne geleceği umursar. Çöp geri dönüşür, çürüme bile aslında yeniden bir var oluştur. Bir hayvan toprağı eşeler, tohum yayar. Bir ot oksijen üretir. Ölü, yeniden bir hayat başlatır, toprağa can verir. Ama rant, ne dönüşür, ne dönüştürülür, ne çözülür, ne toprak olur ne enerji, tanımsız bir iğrençlik olarak kalır. Dönüşen her şey içinde bir cevher taşır. Rantçı geri dönüşümü olmayan içinde bir değer taşımayan ve hiçbir döngüye ait olmayandır. Ey rantçı sen toplumun ahlakını, şehirlerin dokusunu bozarsın. Çalışmayı kötü gösterir, alın terini sömürürsün. İnsanların arasına kan davası sokar, ölümlerle keyiflenirsin. Gençleri uyuşturucuya alıştırır, annelerin gözyaşlarına gülüp geçersin. Bebeklerin nefesine bile göz koyar, onların ölümünden bile kazanç sağlamanın yolunu bulursun. Kuralları kişilere göre değiştirir, ayakları baş, başları ayak edersin. Liyakati değil satın alınmış sadakati istersin. Yasaları değil, ilişki ağlarını güçlendirirsin. Masumları mahkûm, suçluları azat edersin. Sen adaletin katilisin.  Ama artık seni tanıyoruz. Sen bir hiç bile değilsin. Tarifsiz bir alçaklıksın, aşağılıklar hiyerarşisinde bile yer alamazsın. Toprak seni kabul etmez, ahlak seni yüceltemez, vicdan seni harekete geçiremez. Ey rantçı, senin, benzerin, anlamın, sıfatın ve bir değerin olmayacak; bu senin en büyük cezan olacak. Ne hayvanlar âleminde, ne insanlar arasında, ne doğanın düzeninde, ne kutsal metinlerde, bir karşılığın bulunmayacak. Ey rantçı, artık seni yazan kalem utanacak, mürekkep kuruyacak, kâğıt lekelenmek istemeyecek. Yazı uçacak, anlam kaybolacak. Dil dönmeyecek, sözcükler bu yoz gereksizliğin yükünü daha fazla kaldırmayacak. Sen hiçbir anlamın kabul etmediği, varlığı gereksiz bir tanımsızlık olarak kalacaksın.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —